BİÇİMCİLİK AKIMININ MİMARLIKLA İLİŞKİSİ
Ocak 28, 2014Okuma Listesi
Todorov,
Tzvetan, dü. Yazın Kuramı Rus Biçimcilerinin Metinleri. Çeviren Sema Rıfat,
Mehmet Rıfat.
İstanbul: Yapı Kredi Kültür-Sanat
Yayınları 2005. (1-90. Sayfalar arası metinlerin tümü)
Yazın Kuramı
Yazın Kuramı. Rus Biçimcilerinin Metinleri,
Tzvetan Todorov’ un Rusça özgün metinleri derleyerek Fransızcaya çevirip 1965’te
yayımladığı derleme bir kitap. Bu kitap 1995’te Türkçeye çevrilmiştir.
Biçimcilik (formalizm), Rusya’da yazınsal
eleştiri akımını belirten bir terimdir. Çalışmalarını ‘şiir’ üzerinde
yapmışlardır. Bunun sebebi; şiirin geleneksel dilbilimi tarafından önemsenmemiş
olmasıdır. Böylece eski yollara alternatif kendi yeni yollarını
çizebileceklerdir. Bunun en önemli getirisi sözlü ya da yazılı tartışmalardır.
Zenginlik, şiir sanatını inceleyenler ile şiir ustalarının karşılaşmasıdır.
Şiir öznel bir düşünce biçimidir, yani imgelerle
düşünmedir. Böyle bir düşünce görecelilik duygusu getirir. Bunun tam zıddı olan
en ufak bir görecelilik barındırmayan ilaç prospektüsleridir.
Biçimciler, dizge dışı bir yol izleyerek
algıyı arttırmayı savunurlar. Alışkanlık, nesneleri görmemizi, hissetmemizi
engeller; gözümüzün bunlara takılması için biçimlerini bozmak gerekir.
Yabancılaştırma ve farklılaştırmayı savunurlar. (otomatizm) Şiir türünü seçmiş
olmalarının görüşlerini destekleyici bir diğer yanı; şiirde kullanılan
kelimelerin günlük hayattakinden farklı kavramlar algılaya sağlamalarıdır.
Hızlı gündelik konuşmada sözcükler tam olarak söylenmez; bilinçte beliren,
yalnızca adın ilk sesleridir. Bilinçsiz bir duyuştur. Eğer birçok kimsenin
bütün karmaşık yaşamı bilinçsizce geçiyorsa, o zaman böyle bir yaşam var
olmamış gibidir. İşte, yaşam duygusunu vermek, nesneleri hissettirmek için
sanat dediğimiz şey vardır. Sanatın amacı, nesne duyusunu tanınan, bilinen
olarak değil de farklılaşmış, algılama güçlüğünü ve süresini arttırmış olarak
duyurmaktır.
Biçimcilerin
daha başlangıçtan beri benimsemiş oldukları bir başka ilke de yapıtı
uğraşlarının merkezine yerleştirmektir; dönemin Rus eleştiri anlayışını
belirleyen ruhbilimsel, felsefi ya da toplum bilimsel yaklaşıma karşıdırlar.
Onlara göre yapıt, ne yazarın yaşamöyküsünden ne de dönemin toplumsal yaşamının
çözümlenmesinden yola çıkılarak açıklanabilir. Öznelden ziyade nesnel ve
bilimsel bir tutum benimsenmesi gerektiğini ileri sürerler. Bu yönleri ile
pozitivizm ile aynı alt yapıya sahiptir. (pozitivizm. Toplumsal dünyanın
doğal-fiziksel dünyadan farklı olmadığını savunur.) Simgecilere karşı
birleştikleri ilk çıkış parolaları da bu idi. Yazınbilimini simgecilerin ağır
basan felsefi eğilimlerinden kurtarmaktı.
Ayrıca biçimciler, teknik terimlerle yapıtın
‘yapım’ ını betimlemeye çalışırlar. Araştırmacılar, yeni terimlerle
kendilerinden önce gelenlerin açıklanamaz olarak ilan ettikleri bütün her şeyi
açıklamaya çalıştılar. Onlara göre bu açıklama çalışmalarının asıl verimliliği
bu çalışmayı gerçekleştiren etkinlikte, birbirini izleyen hazırlanış
derecelerinde yatar. Bilimsel çalışmada, kesin biçimini almış bir bilgiyi iletmek
değil, bir yapıt yapmak, bir kitap yazmak söz konusudur. Elde ettikleri
sonuçlara kesin ve tartışılmayacak bir biçim vermeyi her zaman reddetmişlerdir.
Hazır bilim yoktur, bilim gerçekleri düzenleyerek değil, tartışarak ve
yanlışlıkları aşarak yaşar.
Biçimcilere göre yeni biçim, estetik
özelliğini yitirmiş eski biçimin yerine geçmek için ortaya çıkar. Eski biçimden
tamamıyla farklıdır, aynı köklerden gelmez.
Mimarlık ve Biçimcilik
Biçimcilik
sadece bir yazın kuramı değildir. Sonraki aşamalarında sanatın her dalı için
kuramlar getirmeye çalışmışlardır. Bu çalışmalar içinde mimarlık üzerine
olanlar da mevcuttur.
Biçimciliğin en önemli getirisi
tartışmalardır. Mimarlık da bir tartışmalar yoludur. Özellikle mimarlık
eğitiminde sorunları saptamak ve bunlar üzerinden tartışmalar eğitim süreci
olarak karşımıza çıkar. Tartışma, sadece eğitim sürecinde göstermez tabi kendini.
Ortaya çıkmış her mimari ürün yeni analizlerle tartışma konusu olmayı devam
ettirmektedir. Tartışılmayacak bir ürün ortaya koyma çabası vardır ama tamamıyla
nesnel bir ürün olmadığı için her zaman farklı özneler tarafından tartışılacak
bir yanı vardır.
Mimarlık tam olarak öznel bir düşünce biçimi
değildir. Ortaya çıkan ürün bir işlev sahibidir. Kapıdır, duvardır, çatıdır.
Bir kapının ne olduğunu kime sorarsanız sorun sonuç yine ‘kapı’ olur. Fakat öte
yandan da ağaç dallarının örgülenmesiyle oluşturulan bir kapı direk kapı
izlenimi vermez ama iş yine işleve gelince yine o bir ‘kapı’ dır.
Peki, bir kapıyı ağaç dallarından yapmanın
biçimciliğe göre nasıl bir getirisi olabilir? Bunu yapmakla dizge dışı bir yol
izlenmiş olur. Algı arttırılmıştır. Sadece açılıp diğer odaya geçilen ve bu iş
yapılırken de hiç fark edilmeden bilinçsiz olarak yapılan bir nesne olmaktan
çıkmış ve görüp algılayıp geçinceye kadar olan süre uzatılmış olur.
Biçimcilerin istediği de budur. Kavramın algılanması ve bu algılama sürecinin
de mümkün olduğunca uzun olmasıdır. Araba ile bir sokaktan geçiyorsunuz. Sokak
başındaki ilk konuta baktınız, gördünüz ve algıladınız. Beyinde onu tanımlayan
şifreler kodlandı. Devamında da aynı tarzda konutlar mevcut. Artık algı
bilinçsizleşmiştir. Mevcut bulunan
kodlama hemen kendini hissettirir. Fakat birden farklılaşmış bir konut
gördünüz, işte o an algı yeniden başlar. Farklılaşmış apartmanın mimarı,
biçimcilik kuramına göre başarılı olmuş; algılama ve algı süreci üzerinde uzatmalar
yapmayı başarmıştır.
Biçimciler toplum bilimsel anlayışa
karşıdırlar. Mimarlık ise toplumun kabuğunu oluşturmaktır. Toplumdan ayrı
düşünülemez. Toplumun Mimarlığa yüklediği misyon zaten toplumdan ayrılmaya izin
vermez. Yazı da toplumbilimden ayrılma gerçekleşebilir çünkü yazı toplumun
içinden çıkan bir üründür. Hayat sürecinde artık toplumdan ayrılmış olur ama
mimari bir ürün her zaman toplumla paraleldir.
Biçimcilerin teknik terimlerle açıklanamaz
gibi görünen her şeyi betimlemeye çalışmaları, Mimarlık açısından da verimli
olmuştur. İnsan kelimelerle düşünür. Betimlenmemiş bir düşünce; düşünce
eyleminde bir karmaşıklık ortaya çıkartır. Düşünür karşı karşıya kaldığı ve ne
olduğunu tam olarak bilemediği kavramı anlamaya çalışmakla vakit kaybeder.
Mimari kavramları tam olarak bilen kişi gerekli kavramları bilgi arşivinden
çıkarır, sentezler ve yenilikler üretebilir.
Biçimcilerin bir diğer anlayışı ise şudur; ‘Biçimcilere
göre yeni biçim, estetik özelliğini yitirmiş eski biçimin yerine geçmek için
ortaya çıkar. Eski biçimden tamamıyla farklıdır, aynı köklerden gelmez.’
Mimarlık da yeni biçimler oluşturarak eskinin yerine geçer fakat eskiden
beslenir. Beslenmese bile teknik olarak ya da işlev olarak aynı kökenlerden
gelmektedir. Eskinin de yeninin de bir strüktürü vardır, ikisinde de aynı
işlevsel sorunlara dereceleri farklı aynı cevapları vermektedirler. Yeni bir
bakış açısı geliştirilebilir ama eski ile ortak paydalar her zaman mevcuttur.
Bu dönemde iki önemli mimari akım görülmektedir:
1. Kökensiz Yenilik: Modern mimarların
söylevleridir. Eski-yeni ilişkisi hiç yoktur. (Tabi bu mümkün müdür !)
2.Farklılaşma ile Oluşan Yenilik: Yeni,
eskinin yerine geçer. Kökenler aynıdır. Sadece farklılaşma mevcuttur.
Sonuç olarak Biçimcilik bire bir mimarlığa
entegre edilemese de özellikle tartışma ve algı sürecindeki katkıları göz ardı
edilemez.
0 yorumlar